Beslenme ve Çalışmalarda dikkat edilecekler

                                                               

 

 

Çalışmalara başlanıldığında, bilhassa ilk zamanlarda isteğe bağlı olarak gıda rejimi uygulanabilir. Bu konuda benim söyleyeceklerimin özellikle beslenme uzmanlarının hoşuna gitmeyeceğini dengesiz beslenme olarak nitelendireceklerini sanıyorum, ama yinede Yoga yolunda uygulanan ve diyet havası taşıyan bu beslenme biçimini burada anlatalım.

 

UYGULANABİLECEK BESLENME ŞEKLİ

 

Bu uygulama şeklinde, özellikle sabah kahvaltılarında ılık su ile karıştırılmış limon suyu, ya da greyfurt suyu içilebilir.

Yapılan rejim uygulamalarında haftada bir gün katı gıdalara karşı perhiz uygulanabilir ve bu gün sadece su içilir, ya da yukarıda bahsettiğimiz limon veya greyfurt suyu belli aralıklarla sınırsızca tüketilir. Rejim amacı ile hazırlanmış ve bu yönde enerji yüklenmiş olan solüsyon ile yapılan uygulamalarda yağ dokularının yakıldığını, yeni yağ dokularının oluşmasının önüne geçildiğini tespit edebilmek mümkündür.

                                                                                                                                    

NEKTARIN   HAZIRLANIŞI

 

 Burada yoğunlaştırılmış limon suyu ya da greyfurt suyunun hazırlanması için Yoga' nın düşünce sistemine uygun bir hazırlanış şekli verelim.

 

Anlatacağımız uygulanış şekli bir ritüel havasında icra edileceği için Yoga’ ya uzak olanlara olağan dışı gelebilir ama Yoga felsefesi öğrenildiğinde ve benimsendiğinde uygulanan davranışın buna uygun olduğu, içinde büyük bir sevgiyi, saygıyı barındırdığı görülecektir. İlk adım olarak kullanılacak kap seçimi önemlidir. İlk tercih edilecek olan sırlanmış toprak kaplardır, bu bulunamadığında seramik ya da cam kap olması tercih edilmektedir.

Eğer olanak varsa ve biz limonu ya da greyfurtu kendimiz toplayacaksak ritüelin uygulamasına da bu noktadan başlayabiliriz. Önce meyvesini toplayacağımız ağacın önüne gelip onu ellerimizi Namaskar Mudra pozisyonunda göğüs önünde tutarak ve başımızı hafifçe öne eğerek selamlamamız, ona meyvesi için teşekkür etmemiz gerekir. Ondan sonra ihtiyacımız kadar meyveyi bu ağaçtan toplayabiliriz.

 

Bir bardak limon ya da greyfurt suyu sıkılır ve buna bir buçuk ya da iki bardak kadar şeker ilave edilir. Bu ölçüye dikkat edilmelidir, elde edilecek karışımın ne çok katı nede çok sıvı olmaması istenilir. Şekerin bu sıvı içinde erimesi 24 saat ya da daha fazla bir zaman alabilir, önemli olan şekerin tamamen erimesinin yanında erime süresi zarfında uygulanacak olan ritüel dir.

 

Hazırlanan karışım serin ve karanlık, ya da loş bir ortamda ağzı kapalı olarak bekletilir. Şekerin erimesi için karıştırmak amacıyla kaşık ya da benzeri metal şeyler kullanılmaz, daha doğrusu kabın içine hiçbir şey sokulmaz. Bunun yerine özellikle sabah güneşin doğduğu zaman ve akşam güneşin battığı zaman kap saklandığı yerden çıkartılır, güneşi görebileceği bir yere konularak ağzı açılır 10 - 15 dakika kadar burada bekletilir. Tercihan bu süre zarfında belirlenen kullanış amacına uygun olarak iyi niyetler ile ona bakılarak ya da gözler kapatılıp dikkat kapta toplanarak niyet zihinden geçirilir. Sonra, kap iki elle tutulup göğüs seviyesine kaldırılır ve yine aynı niyetlerle tek yönde çalkalanarak karıştırılır. Bu yön sol taraftan sağ tarafa doğru olmalıdır. Dönüş yönü daha sonra izah edeceğimiz gibi önemlidir ve buna dikkat gösterilmesi gerekir. Bu uygulama dönüş yönüne bağlı olarak evrenden gelen enerji akımlarının ve bizim niyetlerimizle beslenmiş ellerimizden akan enerjinin solüsyonun içinde toplanabilmesini onunla yüklenebilmesini gerçekleştirir. Hazırlık evresi üç ila dört gün kadar sürmelidir.

 

Hazırladığımız karışım serin bir yerde, donmamak şartı ile buzdolabında 10 ila 15 gün kadar saklanabilir. ( Donma ve açılma hazırladığımız solüsyonun enerji yapısını kaybetmesine neden olmaktadır. ) Bu karışım kullanılacağı zaman bardağa konulacak bir miktar üzerine, yeniden su ilave edilir ve bardak göğüs hizasında iki elle tutulup içilmeden önce kısa süreli bekletilir. Bu süre zarfında zihin tamamen sıvı üzerinde yoğunlaştırılarak, içilen sıvıdan daha evvel hazırlanış niyetinde belirlenen en iyi faydanın temin edileceği düşüncesi zihnen geliştirilir ve ondan sonra içilir.

 

ENERJİNİN     HAREKET    YÖNÜ

 

Evde küçük bir deney yapmamız enerjinin bir araya toplanırken izlediği yönü bize gösterecektir. Lavabonun içine bir miktar su dolduralım, suyun içine de yüzebilen, örneğin ufak kâğıt parçaları atalım, lavabonun deliğini açtığımızda suyun akarken bir girdap meydana getirdiğini ve soldan sağa doğru dönmeye başladığını küçük kâğıtlar vasıtası ile kolayca takip edebiliriz. Bu yön enerjinin orta noktada toplanma yönüdür.

 

Sağ elimizi Linga Mudra yaptığımızda ise bunun tersi bir dönüş pozisyonuna işaret ederiz ki bu enerjinin açılma ve çevreye dağılma yönüdür. Çeşitli kaynaklarda enerjinin toplanma ve açılma yönü hakkında farklı görüşler ileriye sürülmektedir. Bu durumda en iyi çözüm kişinin kendisini takip ederek enerjinin en kolay kapandığı ve açıldığı yönü yine kendisinin bulması olacaktır.

 

BESLENME   ÖZELLİKLERİ

 

Yemek yerken mide tamamıyla doldurulmaz, yağlardan uzak durulur ve lokmalar küçük parçalar halinde alınarak iyice çiğnenir, bu şekilde yemek süresi uzatılır.

Midenin tamamen doldurulması vücut içinde, başka amaçlar için kullanmak istediğimiz enerjinin sindirim fonksiyonu için mideye akmasına ve zorlanan hazım sistemini rahatlatmak için kullanılmasına neden olur. Yemeklerden sonra görülen sıkıntılar ve rehavet hissinin ortaya çıkması, kişinin uykuya meyil etmesi ve iş yapmaktaki isteksizliğinin nedenleri buna bağlanır. Lokmaların iyice çiğnenmesi, hazım sisteminin daha kolay çalışmasına neden olacağı gibi aşağıdaki satırlarda değineceğimiz şekilde besinlerden alınan Prana’ nın vücuda dâhil olmasına neden olur.

Beslenme biçiminde öğünlerin dışında hiçbir şey yenilmez. Eğer istenilirse bir ana öğün seçilip esas beslenme bu öğünde yapılır, diğer öğünlerde az yenilir ve yine istenilirse bu az, zamanla daha da aza indirilir. Bu şekildeki disiplin ile günde bir defa beslenme, zamanla insana yeterli gelecek, tüm ihtiyaçlarını karşılayacak ve vücut fazla yağlarından kurtulacağı gibi yemek zamanlamasına dikkat edildiğinde yağ depolamasına son verecektir. Yapılan rejimin katı kurallara bağlı olması, yemek miktarının birden bire çok fazla kısılması mantıksal olarak yağların daha çabuk yakılacağı gibi bir düşüncenin gelişmesine neden olabilir. Oysa bu durumda vücudun olması istenilen dengesi bozulacağı gibi, vücudun kendisini korumak için bizim dışımızda alacak olduğu kararlara bağlı olarak yağ yakılması bir tarafa, belli noktalarda yağ depolanmasına ve vücudun deforme olmasına sebep olunabilir. Buna paralel olarak, bir gün çok yenilmesi, diğer gün az yenilmesi de vücuttaki aynı savunma sistemini harekete geçirecektir.

 

Beslenmede önemli bir konuda dışkılama alışkanlığıdır. Kabız olmaktan ya da ishal olmaktan kaçınılmalıdır. İlk zamanlar bu dengenin kurulabilmesi için yemek çeşitlerine dikkat etmek gerekir. Bağırsak fonksiyonlarının değişimi üzerinde kişinin psikolojik durumunun da büyük etkisi olduğu fark edilmektedir. Yoga yolunda ilerlenildiğinde bu sorun kolaylıkla aşıldığı görülür. Günde bir defa dışkılama normal kabul edilmektedir.

Yemek yenilmesi ile Yoga çalışmalarının yapılması arasında en az bir buçuk ila iki saatlik bir zaman olmalıdır. Midenin ve bağırsakların boş olması hem çalışmaları kolaylaştıracak, yapılan çalışmadan daha fazla fayda sağlanmasına neden olacak, hem de Hatha – Yoga’ da beden hareketlerini, aynı zamanda konsantrasyon ve meditasyon uygulamalarını kolaylaştıracaktır.

 

Dolu mide ile ya da dolu bağırsaklarla yapılan çalışmalarda, sıklıkla mide bulantısı, baş dönmesi, nefeste sıkışma, denge kaybı, adale kasılmaları, baş ağrısı ve huzursuzluk ile konsantrasyon bozukluğu oluşabilir.Meditasyon çalışmaları yapılıyorsa Makyo olarak adlandırılan var olmayan ve istenmeyen şeylerin duyulması ve görülmesi ortaya çıkabilir.

 

Yoga çalışmalarında uygulanan beslenme şeklini vurgularken özellikle enerji ve Kundalini çalışmalarında yiyeceklerin cinslerinin de önemli olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü tam konsantrasyon ile yapılan bu çalışmalarda sindirim sisteminin fizyolojisinin değiştiği tespit edilebilmektedir.

Bu değişikliklerin en önde geleni açlık ve susuzluk hissinin kaybolmasıdır. Vücudun dış yüzünde sıcaklığın azaldığı, buna karşılık iç kısımda sıcaklığın arttığı tespit edilir. Çalışmalar tam bir konsantrasyon ile uygulandığında oksijen tüketiminin ve kişinin nefes alma yada verme isteğinin azaldığı, bunun yanında metabolizmanın yavaşladığı hatta durma noktasına geldiği tespit edilebilmektedir.

Tüm bunlar bilinerek göz önünde tutulduğunda çalışmalarla yükseltilmiş olan içsel enerjinin ortaya çıkardığı ısı kaybedilmek istenmez. Bu ısının özellikle besinler yolu ile kaybedilmesi önlenmeye çalışılır. Besinlerin elde edilen enerjiyi kaybettiren ya da bu enerjinin ortaya çıkmasını kolaylaştıran yönü ile değerlendirilmesinin çalışmalarda amaca daha kolay ulaşmak için gerekli olduğu ortaya çıkar.

 

ENERJİ   VE   KUNDALİNİ ÇALIŞMALARINDA   BESLENME

 

Hepimizin bildiği gibi, besinleri burada bizi alakadar eden şekli ile karbonhidratlar ve proteinler olarak iki başlık altında toplayabiliriz.

 

Proteinler

Proteinler, sindirimi zor olan ağır yiyeceklerdir, sindirim olayının gerçekleşmesi için ısıya ihtiyaç duyarlar ve bu ihtiyaçları için de vücudun iç enerjisini kullanırlar. Dolayısı ile yapılan çalışmalarda elde edilen ve yükseltilen enerji organ ve dokularda kullanılması yerine büyük oranda sindirim işlevi tarafından tüketilir. Proteinlerin bir özelliği de karaciğer üzerine yüklenmeleridir. Günlük sorunlar üzerine yoğunlaşan akıl karaciğerin üzerindeki gerilimi artırır, protein yüklü olan karaciğer de bu gerilime karşı koyamayarak, dayanma noktasını geçer ve yenik düşer.

 

Karbonhidratlar

Karbonhidratların sindirimleri daha kolaydır, daha az bir enerji ile sindirim işlevini tamamlayan vücut, kalan enerjiyi doku ve organların kullanmasına izin verir.

Buna göre özellikle Kundalini ve enerji çalışmaları yaparken et, tavuk, yumurta, gibi protein içeren yiyeceklerin daha az, hatta hiç tüketilmemesi, bunun yerine buğday, pirinç, patates, mısır gibi karbonhidrat ihtiva eden yiyeceklerin daha ağırlıklı olmasına dikkat edilmesi istenilir. Bunlarında kaynatılması, ezilmesi, ondan sonra tüketilmesi önerilir.

 

Yoga düşünce sisteminde tüm yiyeceklerin Sattva olarak adlandırılan bir özü vardır. Bu yiyeceğin bilinenden daha ince bir formu olarak kabul edilir, pek çok yerde de yiyeceğin ihtiva ettiği mineraller ve vitaminler olarak değerlendirilir. Oysa bu yiyecek maddesinin kendi bünyesine alarak tuttuğu Prana enerjisidir.

 

Yoga düşüncesinde yukarıda da söylediğimiz gibi yemeklerin ağızda uzun süre çiğnenmesi, duyumsanarak yenilmesi istenilir. Bu çiğneme sırasında yiyecek maddesinin ihtiva ettiği Prana ya da Sattva dil yolu ile vücuda alınmaktadır. Hızla yenilen yemek ondan bu yolla alınacak enerjinin kaybına sebep olur. Karnımız aç olduğunda genelde sinirli ve bitkin oluruz, dikkat edersek bir iki lokma yediğimiz zaman karnımız doymamış olsa da sinirlerimizin yatıştığını, bitkinliğimizin ortadan kalktığını görürüz. Bu, yediğimiz her lokma içinde yer alan Prana enerjisinin vücuda dâhil olduğunda otaya çıkarttığı rahatlamadan ileri gelir.

 

ÇALIŞMALARDA   DİKKAT   EDİLECEKLER

 

Tüm Yoga çalışmalarında dikkat edilmesi ve alışkanlık haline getirilmesi gereken önemli bir konuda burun kanallarının her ikisinin de açık ve kullanılır olmasıdır. Eğer burun kanallarında tıkanıklık varsa, günümüzde pratik çözüm olarak Serum Fizyolojik damlatılarak bu sorun çözülmelidir.

 

Çalışmalara ilk başlanıldığında ve her yeni çalışmaya geçildiğinde baş dönmesi, denge kaybı, kısa sürelide olsa kan basıncının yükselmesi ya da düşmesi, göz kararması, panik duygusu yaşanabilir. Bu şikâyetler çalışmalar ilerledikçe azalacak ve zamanla kaybolacaktır.

Sıkıntılı durumlarda Shava-asana pozisyonu ile vücut ve zihin tamamen serbest bırakılarak dinlenilir. Bu, sıkıntıların kısa sürede aşılmasına yardımcı olur.

 

Özellikle bedensel çalışmalarda istenilen hedef organ ya da adaleler dışında tüm vücut serbest ve gevşek olmalıdır. Yoga çalışmalarında asla sertliğe ve zorlamaya yer yoktur. Hareketler mümkün olduğu kadar yavaş ve kontrollü olarak yapılmalıdır. Bu yavaşlık zihnin yapılan hareket üzerindeki hâkimiyetini ve konsantrasyonunu artırarak vücudun ve duyguların takip edilebilmesini kolaylaştırır.

 

Enerji merkezleri üzerinde yapılan çalışmalarda muhakkak Dhyana-asana olarak adlandırılan oturuş şekillerinden birisi kullanılır ve tam bir kapalı devre meydana getirilmeye çalışılır. Bu şekilde sabit ve kararlı bir denge meydana getirilmiş, vücut içinde yükselebilecek olan enerjinin dışa kaçması önlenmiş ve fiziksel olarak niyetimiz belli edilmiş olur.( fiziksel İnkantasyon )

 

Chakra' lar yani, enerji merkezleri üzerine yapılan meditasyonlarda Hasta Mudra olarak adlandırılan el tutuş şekillerinin kullanılması, üzerinde çalışılan enerji merkezinin fonksiyonlarının açılmasına, enerjisinin düzgün ve sabit bir şekilde yükselmesine, aynı zamanda da farkındalığın artırılmasına neden olur. Çalışmalarda el tutuş şeklinin önemi hem fiziksel inkantasyonun ( niyetin ) ortaya konulması, hem de enerji merkezlerinden çıkarak vücudun uç noktalarında toplanan enerji dalgalarının yeniden enerji merkezine yollanmasına yardımcı olmak içindir. Çalışmalarda tamamen ustalaşıldığında enerjinin yükselmesine bağlı olarak ellerde yakalanan enerjinin ortaya çıkardığı duyumsama, ısınma, ışıma ve titremeler şeklinde görülebilir.

 

Çalışmalar ilerlediğinde, imajinasyon çalışması ile fark edilen enerji merkezleri, Mantra nın söylenmesi ile rezonanslarını düzene sokarak yeni bir kabiliyet kazanmaya başlar. Bunun için özellikle ilk zamanlarda Mantra’ nın doğru söylenmesi, sesin inişli çıkışlı olmasının önlenmesi, tek düze ve monoton olmasına dikkat edilmesi gerekir. Bunlar gerçekleştiğinde Chakra' nın enerjisi bağlı olduğu organ ve dokularla birlikte yükselmeye başlar. Bu yükselme organ dokusundan hücre yapısına kadar üzerinde çalışılan bölgenin daha sağlıklı olmasını sağlayacağı gibi meydana gelmiş rahatsızlıkları da geriletir. Ses tonunun değişmesi, frekans boyutlarını da değiştirecektir. Bu şekildeki çalışma ancak bilinçli olarak ses tonunun değiştirilmesi ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi amacıyla kullanılan gelişmiş çalışmalarda uygulanmalıdır.

 

Tam bir konsantrasyon sağlanıp, düşüncelerden ve kaygılardan uzaklaşılarak çalışılıyorsa, üzerinde çalışılan enerji merkezinden çevreye, zihinsel olarak algılanabilen, düz ışınsal çizgiler halinde ve ya enerji merkezi odaklı dönen ve yayılan parlak şekilde, enerji merkezine ait rengi yansıtan titreşimler halinde duyumsanır.

Enerji merkezinin etkili olduğu bölgede bir rahatsızlık olması halinde Mantra’ yı söyleyen ses titreşecek, o bölge zihinsel olarak fark edilemeyecek, parlak renklerin arasında kara bir delik olarak kalacak, ya da istenilen renklerde olmayacaktır. O zaman, o bölge üzerinde arıtma, uyarma ve enerjisini artırmak için çalışmalar yapmak gerekir.

Çalışmalarda hareketlerin zihin ile takip edilmesi ve denetlenmesi Yoga' nın genel kuralıdır. Bu yapılmadığında Asana çalışmalarının beden eğitimi hareketlerinden farkı kalmayacak ve Yoga' da istenilen sonuca ulaşmak da mümkün olmayacaktır.